Zaman gazetesi zor durumda

06 Ocak 2011

CEMAAT, GENEL, Medya yalanları

Zaman’ın son yazısıYine Zaman’ın yalanları” adlı yazımızda şöylediğimiz herşeyi doğruluyor. Özellikle, 2003’te 1. Ordu’da görev yapan iki sivil memurenin de Balyoz’dan haberi olmadıklarını, suç unsuru içeren CD’lerde el yazısı ya da parmak izi tespiti olmadığını tasdik ediyor. Halbuki Zaman’ın bir evelki yazısı bu konularda yanıltıcı olarak yazılmıştı ve bu olguları o yazıdan bilebilmek mümkün değildi.

Hatırlayalım, o yazıda Zaman şöyle yazmıştı:

“Davanın en önemli delilleri arasında yer alan 19 CD’nin orijinal resimleri üzerindeki el yazıları ve parmak izleri, plan CD’lerinin 2003 yılında oluşturulduğunu ispatlıyor.”

Halbuki suç unsuru içeren CD’lerde ne sanıkların ya da sivil memurelerin parmak izleri tespit edilmişti, ne de el yazıları. (Zaman’ın bir evelki iddialarıyla ilgili tek verdiği kanıt, suç unsuru icermeyen bazı CD’lerdeki — 3, 6, 8, 9 ve 19 no.lu CD’ler — el yazısının Melik Üctepe’ye ait olduğunun tespit edilmesi. Bunlar Balyoz ve diğer eylem planlarıyla ilgisi olmayan ve iddianameye destek teşkil etmeyen muhtemelen gerçek CD’ler olduğundan Balyoz davası kapsamında sıfır önem taşıyor. Parmak izleri tespitinin de yalan olduğunu söylemiştik; bu konuda Zaman hiçbir cevap vermiyor.) Olmayan delillerin “CD’lerinin 2003 yılında oluşturulduğunu ispatlaması” ancak Zaman gazetesinin habercilik anlayışıyla bağdaşan bir şey. Buna rağmen, Zaman kusuru bizde buluyor, bizi yalancılıkla itham ediyor.

Zaman’ın cevaplandırması gereken sorular

Zaman gazetesi hala gerçekleri örtbas etme cabasında. Balyoz iddialarıyla ilgili yazmaya devam ettikleri kendilerini fena halde ele veriyor. Son Balyoz yazılarını ele almadan önce gazetenin acilen cevaplandırması gereken iki soruyu hemen soralım:

  1. Balyoz iddiaları gerçek ve denildiği gibi 11, 16, ve 17 no.lu CD’ler 2003’ten kalma orijinal CD’ler ise nasil oluyor da bu CD’lerin icinden 2009’a kadar varan sonraki yıllara ait ve önceden bilinmesi mümkün olmayan bilgiler cıkıyor?
  2. Sanık ve avukatlarına verilmeyen CD fotoğraflarına nasıl oluyor da Zaman gazetesi ulaşabiliyor?

Burada esas soru birincisi, cünkü bu zamanlama çelişkileri Balyoz darbe planlarının kurgu olduğunu gösteren en somut kanıtları oluşturuyor. Her nasılsa, zamanlama çelişkileri konusunda Zaman gazetesi şimdiye kadar tek bir izah getirmiş değil. Bunun sebebi acık: bu çelişkilere sahteciliği kabullenmeden mantıklı bir izah bulmak mümkün değil. “Güncelleme yapıldı” gibi bazı Taraf gazetesi yazarlarından ileri sürülen savlar, daha evel yazdığımız gibi bizi doğrudan CD’lerin sahte olduğuna götürüyor.

Ama ikinci soru da önemli çünkü bu olayda Zaman gazetesini konumlandırmamıza yardımcı oluyor. Sanıklar, avukatları ve biz bir tek iddianame ve ek klasörlerindeki bilgilerden – yani herkesin ulaşabileceği bilgilerden – yararlanabiliyoruz. Zaman gazetesi ise gerektiği zaman emniyet ve savcılar dışında kimsede olmayan bilgilere – CD’lerin fotoğraflarına – ulaşabiliyor.

Şunu da vurgulayalım ki Zaman’da yayımlanan CD fotoğrafları Balyoz iddiaları lehine yeni bir delil ya da kanıt oluşturmuyor. Tam tersine, suç unsuru iceren 11, 16, ve 17 no.lu CD’lerin diğerlerinden değişik marka olduklarını gözler önüne sermesi nedeniyle bu CD’lerin değişik amaclarla ve değişik tarihlerde üretildiği kanısını (elimizde kesin sahtecilik kanıtları olmamış olsaydı dahi) pekiştiriyor.

Şimdi gelelim Zaman’ın son yazısında yoğunlukla ele aldığı sivil memure ifadelerine. Bu konuyu daha evel defalarca ele almıştık. Zaman gazetesi bu hususta da yeni bir şey getirmediği için söylediklerimiz tekrardan ibaret olacak.

Öncelikle şunu belirtelim: iki sivil memurenin de ifadelerinde öne çıkan önemli bir husus var ki göz ardı edilmesi mümkün değil. Iki memure de Balyoz darbe planını ve diğer eylem planlarını (Suga, Carşaf, vs.) daha evel duymadıklarını ifade ediyorlar. Bu (suç iceren) belgeleri kendileri hazırladıklarına dair bir ifadeleri yok. Bu konuda ifadeleri kesin ve değişik yorumlara acık değil.

Zaman gazetesi bu gerceği sekreterlerin CD’ler ve diğer belgeler icin söyledikleri bazı şeylerle örtbas etmeye calışıyor. Örneğin Balyoz darbe belgesinin kendilerinin hazırladığı diğer belgelere “benziyor” olmasını ifade etmeleri elbette ki darbe planlarının gercek olduğuna kanıt teşkil etmez. Sahtekarlar besbelli darbe planlarını hazırlarken ellerindeki diğer gerçek belgelere benzetmeye çalışmışlar. Keza, sekreterlerin suç unsuru içeren CD’nin içindeki bazı belgeleri ya da benzerlerini hatırlamaları da (araç listesi, kilise ve sinagog listesi) darbe planlarının gerçek olduğuna işaret etmez. Benzer listeler 1. Ordu’da kayıtlı olabilir. Ayrıca, daha önce belirttiğimiz gibi, bu CD’nin içine, suç unsuru içermeyen orijinal CD’lerden çeşitli belgeler de kopyalanmış (CD’ye gerçeklik süsü vermek için olsa gerek).

Şimdi gelelim iki memurenin daha detaylı ifadelerine.

Sivil memure 1: Melek Üçtepe

Melek Üçtepe’ye cumhuriyet savcılığında alınan ifadesinde 19 adet CD’nin kendileri tek tek gösteriliyor.

Melek Üçtepe 17 no.lu CD için “Bu CD’yi hatırlamadım. Üzerindeki yazı bana ait değildir” diyor. Yine 11 no.lu CD için “Ben bu CD’yi hatırlamadım. Bu CD bizim arşive ait değildir” diyor.

Melek Üçtepe 7,8, ve 16 no.lu CD’leri de hatırlamadığını, ancak geri kalan tüm CD’leri net olarak hatırladığını ifade ediyor, herhangi bir şüphesi bulunmadığını da ekliyor.

Dikkat edelim, Üçtepe suç unsuru iceren 11, 16 ve 17 no.lu CD’lerden hiçbirini tanımadığını söylüyor. Dolayısıyla Melek Üçtepe’nin ifadesine dayanarak “Balyoz” CD’lerin 1. Ordu’dan çıktığını iddia etmek mümkün değil. Daha da ötesi, Üçtepe’nin kendisine gösterilen 19 adet CD arasından büyük çoğunluğunu net olarak hatırlamasına rağmen şaibeli olan bu üç CD’yi kesinlikle hatırlamaması özellikle dikkat çekici.

Zaman gazetesi, Üçtepe’nin askeri savcilikta verdiği ilk ifadesindeki

“GÜVENLİK HAREKAT PLANI ORİJİNAL BELGELER klasöründe ‘CD’lerin Kapakları’ adlı dosya içeriğinde yer alan CD’lerin resimlerini incelediğimde söz konusu resimler bizim plan odasında yapılan çalışmaların kaydedildiği ve arşiv amacıyla numaralanarak evrak odasına koyduğumuz CD’lerdir”

sözlerini sanki Üctepe 11, 16 ve 17 no’lu CD’leri tanıdığını kabul etmiş gibi aktarıyor. Halbuki buradaki sözler 19 CD’nin geneli için sarfediliyor ve bildiğimiz gibi bu CD’lerin büyük çoğunluğu gerçek. Tek tek sorulduğu zaman, Üçtepe hem askeri savcılıktaki ifadesinde hem cumhuriyet savcısına verdiği ifadede Balyoz’la ilgili planları iceren CD’leri hatırlamadadığını kesin bir dille ifade ediyor.

Sivil memure 2: Sevilay Erkani-Bulut

Gelelim Sevilay Erkani-Bulut’un ifadelerine. Askeri savcılıkta verdiği ifadede Erkani-Bulut şöyle söylüyor:

“OR.K.na dosyası ordu komutanına takdim edilecek dosyaları içermektedir, bizim hazırlama tekniğimize uygundur, 1. Ordu klasörü içerisinde yer alan Balyoz Güvenlik Harekat Planı’nda yer alan dosyalar diğer dosyalarla uyumludur, kullanıcı adı olarak benim emekli sicil numaram, Hrk. Bşk., Nazlı gibi isimler yer almaktadır, yukarıda belirttiğim gibi yaptığımız çalışmalar benzemektedir…..”

Erkani-Bulut aynı ifadede Balyoz ve diğer eylem planlarini tanımadığını acıkca belirttiğinden, bu sözlere değişik bir anlam yüklemek mümkün değil. Kullanıcı adı ve numaralarının tanınır olması bildiğimiz gibi sahtekarların bu isim ve numaraları sahte belgelerin üstverilerine yerleştirmiş olmalarından başka birşey ifade etmiyor.

Erkani-Bulut ilginç bir şekilde cumhuriyet savcılığında aynı gün içinde iki kere sorgulanıyor. İlk sorgusunu yapan Cumhuriyet Savcısı Ali Haydar’dan sonra, ek sorulara ihtiyaç duyulduğu gerekçesiyle Cumhuriyet Savcısı Bilal Bayraktar tarafından ikinci kere ifadesi alınıyor.

Sevilay Erkanı-Bulut ilk sorgusunda Balyoz planını hiç duymadığını açıkça ifade ediyor; “Ben Balyoz Güvenlik Harekat Planını ilk defa basından duydum. Çalıştığım dönemde böyle bir Harekat Planı duymadım” diyor.

Kendisine bu sorgusu sırasında 15 no.lu CD gösteriliyor ve Bulut da bu CD’deki belgelerin nereden geldiğini açıklıyor.

İkinci sorgusunda Sevilay Erkanı-Bulut’a öncelikle 11 no.lu ve 17 no.lu CD’lerde yeralan Balyoz Harekat Planı ve ekleri ile ilgili TÜBİTAK raporu gösteriliyor. Bilindiği üzere bu rapor, savcılarca “Balyoz” belgelerinin gerçek olduğuna dayanak olarak gösteriliyor.

Ardından teşhis etmesi için kendisine 19 adet CD’nin asılları değil, Baransu’ya teslim edilen DVD’lerden birinin içinden çıkan fotoğrafları gösteriliyor (oysa hem aynı gün yapılan bir önceki sorgusunda 15 no.lu CD’nin aslı gösterilmişti).

Sevilay Erkani-Bulut fotoğraflarına baktığı CD’lerden, diğer kimi CD’lerin yanısıra, üzerinde “Or.K.na” ve “K.Özel” yazan CD’leri hatırladığını, hatta bu CD’leri Komutana verilmek üzere özel olarak hazırladıklarını ifade ediyor. (Melek Üçtepe’nin sorgu tutanağında savcıların sordukları sorulardan 11 no.lu CD’nin üzerinde “Or K.na”, 17 no.lu CD’de ise “K.Özel” yazdığını anlıyoruz.)

Burada tuhaf olan üç konu:

  1. İlk ifadesinde Balyoz planını ilk defa basından duyduğunu net olarak ifade eden Sevilay Erkanı-Bulut’un,  iddianamede açık olmayan bir sebeple ikinci bir kere sorgulanması,
  2. İkinci sorgusunda Bulut’a öncelikle TÜBİTAK raporunun gösterilmesi,
  3. İlk sorgusunda teşhis etmesi için Bulut’a 15 no.lu CD’nin aslı gösterilirken, ikinci sorgusunda diğer CD’lerin asıllarının gösterilmemesi, bunun yerine CD’lerin bir DVD içinden çıkan fotoğraflarının gösterilmesi.

Eğer ikinci sorgusunda tanıdığını ifade ettiği CD’ler 11 ve 17 no.lu CD’ler ise (sorgu tutanağında bu CD’ler numaraları ile belirtilmiyor), o zaman Bulut’un ikinci ifadesi, Balyoz planını ilk defa basından duyduğunu belirttiği ilk ifadesiyle çelişiyor. Bu, aynı zamanda Melek Üçtepe’nin bu CD için “bizim arşive ait değildir” ifadesi ile de çelişiyor.

Belki daha da önemli bir konu, ikinci ifadesini vermeden Erkani-Bulut’a TÜBITAK raporunun gösterilmesi. Bir hukuk devletinde bir tanığın ifadesi alınmadan evel ona telkin yapılmaz. Yapılırsa da o ifade geçersiz sayılır. Erkani-Bulut’un ikinci ifadesi alındığında ona önce Balyoz CD’lerinin gerçek olduğuna işaret ettiği söylenen TÜBITAK’in raporunun gösterilmesi sonra da CD’leri hatırlayıp hatırlamadığına dair sorular sorulması bu kuralı açıkça ihlal ediyor. Tanığa bu CD gerçek midir diye sorulmadan evel ona gerçek olduğuna dair bir “kanıt” sunulması telkinden de öte yönlendirmedir.

Yalanlara devam

Zaman gazetesi yazısını gene bir dizi yalan veya yanıltıcı cümlelerle bitiriyor. Okuyalım:

“Zaman’ın 4 Ocak 2010 tarihli ‘Balyoz CD’lerinde işlem yapan isimler iddianamede’ haberindeki Balyoz Darbe Planı davasına temel teşkil eden ana belgelerin kimler tarafından hangi bilgisayarlarda oluşturulduğuna ilişkin bilgiler çok net. Planları hazırlayanların kimler olduğu, hangi bilgisayarda, kaç kayıt yaptıkları aşikar.

Dönemin MİT Müsteşarı’nın Ergenekon davasına yansıyan ifadelerini, eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile Balyoz toplantılarının yapıldığı tarihte Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı olarak sınırların aşıldığını rapor eden İlker Başbuğ’un teyitlerini, ortaya çıkan ıslak imzalı belgeleri daha ne kadar görmezden gelecekler bilmiyoruz. Ancak artık kimse bu gerçekleri daha fazla gizlemeyecek.”

Artık tekrar etmekten bıktık, ama:

1. Planları hazırlayanlara ve bilgisayarlarda oluşturanlara ait bilgiler tamamıyla üstverilerden ya da belgelerin üzerindeki isimlerden kaynaklanıyor. Bunlar sahtekarlar tarafından kolayca üretilebilecek cinsten bilgiler. Bu belgelerin gercek olduklarına ve adları gecen şahıslar tarafından üretildiklerine dair kanıt oluşturmuyor. Belgelerin hangi bilgisayarlarda üretildikleri de keza, bilinmiyor.

2. MIT tarafından Balyoz savcılarına gönderilen yazıda MIT’te Balyoz planlarıyla ilgili hiçbir bilgi ya da belge olmadığı açıkca ifade ediliyor (Balyoz iddianamesi, sayfa 107, son iki paragraf).

3. İlker Başbuğ tarafından kaleme alınmış Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı olarak 1. Ordu Plan Seminerinde sınırların aşıldığını rapor eden bir belgenin varlığı Hürriyet gazetesi tarafından iddia edildi ise de, bu iddia Genel Kurmay tarafından hemen yalanlandı. Böyle bir belge Balyoz davası dosyasında bulunmuyor, iddianamede de geçmiyor. Plan semineri ile ilgili tüm yazışmaları ihtiva eden askeri bilirkişi heyetinin 3000 sayfalık raporunda da bulunmuyor.

4. Balyoz iddialarını teyit eder ıslak imzalı hiçbir belge dava dosyasında mevcut değil.

Tüm bu detaylar büyük resmin kaybolmasına sebep vermemeli. Sivil memurelerin ifadeleri beraber ve genel olarak değerlendirildiklerinde Balyoz darbe planlarının gerçek olduğundan çok gerçek olmadığına işaret ediyor. Erkani-Bulut’un ifadelerinin çelişkili olduğunu ve iki yöne de çekilebileceğini kabul ediyoruz. Ancak Erkani-Bulut’un TÜBITAK raporu gösterilerek yönlendirildiği ve Üçtepe’nin de ifadeleri göze alındığında, ortaya cıkan sonuc hiç te Zaman gazetesinin sunduğu gibi degil.

Öte yandan “geleceğe dönüş” bulgularımızda hic bir muğlaklık yok. Sivil memurelerin ifadeleri ne olursa olsun, belgelerdeki zamanlama çelişkileri suç unsuru içeren CD’lerin 2003’te üretilmediğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor.

Bu da bizi şu soruyu sormaya zorluyor: Taraf gazetesi yazarları dahi CD’lerin 2003’te üretilmiş orijinal CD’ler olduğu konusunda şüpheler olduğunu kabul ederken, niye Zaman gazetesi gerçeklerin ortaya çıkmasından bu derece endişe ediyor?

Abone Ol

Subscribe to our RSS feed and social profiles to receive updates.

54 Yorum “Zaman gazetesi zor durumda”

  1. Joel Says:

    Zaman gazetesi bu davada tarafsiz olmak gibi bir durumda olan gazete degil. Aksine bu davada taraf olan bir gazete. Cunku daha sonra ortaya cikan belegelerde goruldugu uzere darbe ve andic belgelerinin hedefindeki bir kurum. Zaman gazetesinin takindigi durum ile Pinar&Dani ciftinin takindigi tutum ayni katagoride degerlendirilip, savunma refleksleriyle hareket ediyorlar. Cunku her iki kesimde bu olayin karsilikli taraflaridir.

    Cevapla

  2. Bulent Murtezaoglu Says:

    Taraf olmak baska, ahlaksizca davranmak baska. Ikisi de taraf demek manali bir sey degil eger taraf olmaktan her turlu kivirtmayi mesru gormeyi anlamiyorsak. Atla deve degil bunlari duzgun anlatmak. Bilmemkac tane darbe, darbe tesebbusu, endirekt mudahele olmus memlekette darbelerin uzerine gidiyoruz diye ortaya cikan basinin normal insanlari kendilerinden tiksindirtecek kadar kivirtmak zorunda kalmasi ne kadar garip?

    Sonunda insanlar sadece Balyoz degil diger davalarda da darbe filan planlamasi olduguna hic inanmaz hale dahi gelebilirler. Uste alinan veya alinir gibi yapilan misyonu mundar etmek diye de bir sey var herhalde. Sadece Zaman degil Taraf da kendisini bu duruma sokuyor veya sokma yolunda. Ben artik bu isin basin ayaginda oyuncu olmus insanlara itimad edip saat kac diye dahi sormaktan cekinirim mesela. Iclerinden ‘saatin kac olmasi isime gelir?’ diye gecireceklerinden ve yaniltici davranacaklarindan endise ederim cunku.

    Cevapla

  3. Can Acar Says:

    Joel,

    Bir davada taraf olmak yalan söyleme veya çamur atma lisansı vermez. Taraflardan birisi ulaştığı gerçekleri somut gerekçeleri ile yazıyor. Öteki “taraf” ise eski bilgileri evirip çevirip çarpıtıp sanki yeni bulgular varmış gibi sunarak bilgi kirliliği yaratıyor. Aslında kendisine zarar veriyor. Her şey açığa çıktığında kendi yalanlarının altından nasıl kalkacaklar çok merak ediyorum.

    Bir de sorum olacak. Bahsettiğiniz “sonradan çıkan ve zaman gazetesinin hedef alındığını gösteren belgeler” hangileri? Umarım sahte Balyoz belgelerinden bahsetmiyorsunuz. Son zamanlarda belgelerin hepsi birbirine karıştı ipin ucunu kaçırdım. Google aramalarım da sonuç vermedi: “zaman gazetesi hedefte” şeklinde bir arama yaptığımda nedense sadece zaman gazetesinin hedef gösterdiği kişi ve kurumlar ile ilgili haberleri çıkıyor. Bu konuda beni aydınlatabilirseniz sevinirim.

    Saygılarımla …

    Cevapla

  4. drunkenknight Says:

    28 şubat gibi post modern bir darbe gözler önündeyken, 2003 te yapıldığı iddia edilen ama neresinden tutsanız elinizde kalan bir darbe planı ve senaryosundan hesap sormaya kalkmak…Dolmabahçede 28 şubattan sorumlu paşaya ‘Devlet üstün hizmet madalyası’ verirken altına da son model bir zırhlı cip almak…Diğer taraftan sahte deliller üreterek askerinden gazetecisine,akademisyeninden sendikacısına herkesi darbeci olarak ilan edip içeri tıkmak…12 Eylül darbecileriyle hesaplaşacağını söylerken (referandum öncesi konuşmaları ve vaatleri unutmadık ),mecliste faili meçhullerin araştırılması ve aydınlatılması için verilen önergeleri reddetmek…hukukun üstünlüğünü getireceğini iddia ederken,bütün adalet bakanlığı personelini HSYk ya seçmek (burda da kürsü hakimlerine kırpılan bir göz vardı referandumdan önce)…Balyoz davası başlamadan 2 gün önce de mahkeme başkanını görevden almak….
    Sabah sabah yine içim karardı…

    Cevapla

  5. deniz Says:

    Tüm şakirtler ağız birliği yapmış, yorumlarda gördüğüm kadarı ile Dani ile Pınar aslında gerçeği biliyor, diyorlar.
    Öncelikle konu balyoz iddianamesinde tutarsızlıklar iken,
    – Çetin doğanın 28 şubat sürecinde yaptıklarını suç unsuru olarak görenler
    – MGK toplantılarında Cumhurbaşkanına sert tepki gösterdiğini söyleyenler
    – set çıkışları olan darbe yanlısı bir paşa olduğunu iddia edenler
    kısacası iddianamede belirtilmeyen ama kendi sezgi ve önyargıları ile kustukları bu sebeplerden dolayı, balyoz iddianamesindeki zaman çelişkileri ve sonradan hazırlanmış olabileceği ihtimalini görmezden gelenler, bunun neticesinde yapılan iftira ve yalan haberleri masumane savunma hakkı görenler kusura bakmayın ama bu düşüncenizden dolayı size zerre kadar saygım yok ve sizi kınıyorum.

    Cevapla

  6. Mehmet Zeki Says:

    Genelkurmay’ın Başbup’un kurmay başkan olarak katıldığı seminerde sınırın aşıldığı haberini yalanlaması “sınırın aşılmadığı” anlamında bir açıklık içermiyor. Ve iddia sahipleri bu açıklamanın bile “tevil yoluyla ikrar” olduğunun altını çiziyor.

    Cevapla

  7. Mehmet Zeki Says:

    Mirgün Cabas’la programınızı izledim. Ancak Cem Uzan’la ilgili olarak Babahan’ın dile getirdiği iddiayı cevapsız bıraktınız. En azından “ben ne bileyim telefonunu neden yere fırlatmış?” deseydiniz ikna olacaktım ama demediniz. Bunu merak ediyorum doğrusu.

    Cevapla

  8. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Mehmet Zeki Bey,

    Ergun Babahan’in programda sordugu soru cok “çiğ” bir soru idi, sanirim bunu siz de kabul edersiniz. Bence cevap vermemek ile en iyisini yapti Pinar Hanim, zira Ergun Babahan’in yaptigi sey “misli gecmis zaman gazeteciligi”, dedikodu da diyebiliriz. Ayni seviyeye inmemesi ve belgeler uzerinden Balyoz iddianamesine bagli kalarak konusmasi cok yerindeydi kanimca.

    Cevapla

  9. solmaz türk Says:

    Ergun babahan sorduğu soruların cevabını dinlemesini bilmeyecek kadar saygısızdı.Programı ben de izledim.pınar hanım bir kaç defa ”sözümü kesmezseniz anlatacağım”demesine rağmen ısrarla söz kesmeye devam etti.ortaya aceleyle bir kaç soru attı ama sanki cevap almayı istemiyor gibiydi.Sadece kafa karışıklığı yaratmak gibi bir amacı vardı.Aslında o belgelerin sahte olduğunu bal gibi biliyorlar.

    Cevapla

  10. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Mehmet Can Bey,

    Siz bu yazdiklariniza kendiniz inaniyor musunuz? Yoksa Sivas katliaminin yildonumunde olayla ilgili haberi “Sivas’da Madimak otelinde cikan yanginda 37 kisi olmustu” seklinde, buram buram irkcilik/vicdansizlik/fasizm kokan bicimde veren Zaman gazetesine aboneliginiz mi var? Benim bu balyoz/ergenekon/vs. davalarindaki surecin arkadasinda nasil bir Alevi nefreti, nasil bir cildirmislik oldugunu hala anlayabilmis degilim.

    Ayrica; siz bugun insanlarin haksiz yere ve sahte davalar ile surundurulmesine razi iseniz, birkac zaman sonra sizin de baskalari tarafindan kepaze edilmenize ses cikarmayacaksiniz sanirim. Sizin yasamak istediginiz “demokrasi” bu olabilir ama biz insanca yasamak istiyoruz. Allah taksiratinizi affetsin!

    Cevapla

  11. Bulent Murtezaoglu Says:

    Mehmet Zeki bey, ben iki durumda da ikna olmazdim. Cem Uzan telefonu atmis midir ben de bilemem, ama darbecilik yargilamasi bizim onumuze konan ve duzgun delillerle yapilsin isterim — Uzan’in telefon atmasi rivayeti uzerinden degil. Bir sekilde Pinar hanim ve Dani beyin her soruya cevap vermeleri arzu ediliyor ama onlar — bence makul bir sekilde — diyeceklerini kendilerinden ve aile baglarindan bagimsiz hale getirip oyle demeyi basarmis durumdalar. Biliyorlar veya tahmin ediyorlar ki baska turlu davransalar — bakin yukarida ikna olmam demisim — ikna edici olmayacaklar. Bu Cetin Dogan X veya Y oldugu yahut A veya B isini yaptigi icin degil, bir adamin kizi ve damadinin ‘taraf’ olmasi beklendigi icin, envai turlu yalanin konusuldugu bir memlekette tevsik edilmemis cikarimlara ve iddialara inanmaya kimsenin niyeti olmadigi icin boyle.

    Elbette, belki ideal dunya diyebilecegimiz bir dunyada herkes her bildigini (yakinlarina zarar da verse) cikip anlatabilir, mesela ‘durun yahu o darbe isi yalan, ben anlatayim, sizin haberiniz yok ama asil su darbe plani var’ diyebilir. Yasadigimiz dunya boyle bir dunya degil. Arzu ettigimiz, cumbur cemaat cok istiyoruz dedigimiz duzende yargilamayi tetikleyen sorusturmalarin bunlari ortaya cikartmalari gerekiyor.

    Reklami yapilan sey liberal demokrasi. Liberal demokrasi de sadece basinda uc bes adama ‘ooo acayip liberal demokrat olduk, alkislayiiiin yoksa darbeci/Ergekoncusunuz’ diye reklam yaptirmak ve sopa gostertmekle olmuyor. Boyle oluyor, devlet gucunu kullananin ne yaptigina cok dikkatli sekilde bakarak ve sorgulayarak oluyor. Bir sekile bir takim guclerin iyi bir takim guclerin de kotu olduklarina iman edip, ‘iyi’ olan taraf icin etrafi sacma sapan propagandaya bogmak degil yani. Bilakis, guc ve yetki kullanani — kim olursa olsun — sorgulamak lazim. Bu kurallar ve ilkeler sadece askere karsi degil ki? Genelde devlet gucu kullanan her kisi ve kurumu kisitliyorlar. Benim anladigim bu.

    Cevapla

  12. cdogangercekler Says:

    Konumuzla dogrudan iliskili olmamasina ragmen aciklayalim: Cetin Dogan’in Cem Uzan ile ne yakindan ne uzaktan bir tanisikligi var ve aralarinda hic bir telefon gorusmesi gecmis degil.

    Cevapla

  13. mehmet tekin Says:

    Zaman gazetesi internet sitesini açıp okuduğumda hiçbir haberi yada yorumu okumasam bile sadece yayınlanan belgeler sizin buradaki iddialarınızla çelişiyor. Sahte belge mi yayınlıyorlar?

    Cevapla

  14. Serdar Says:

    @4 drunkenknight darbeleri karıştırdınız galiba:) bahsettiğiniz olay 28 Şubat değil 27 Nisan. 28 Şubat hakkında bir dava açılacak ise Çetin Doğan da BÇG başkanı olarak bu davanın önde gelen sanıklarından biri olacaktır.

    Cevapla

  15. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Cetin Dogan’in Bati Calisma Grubu baskani oldugu yanlis bir bilgi. 1997 yilinda zannetmiyorum ki Cetin Dogan orgeneral rutbesinde olsun. Kor- veya tumgeneral idi muhtemelen. Bu baglamda o zaman yeterli rutbeye sahip oldugunu sanmam. Ikincisi BCG, deniz kuv. komutani oramiral Guven Erkaya’nin inisiyatifi ile baslatilan bir calisma idi. Zaten olur olmaz her davada denizcilerin suclanmasindan 28 subat’in bir intikaminin alinmak istendigi cok acik.

    Elbette Cetin Dogan’in 28 Subat surecinde bir rolu var ise bunun arastirilmasi gerekir ama ben AKP doneminde bunun uzerine gidilecegini zannetmiyorum. Zira bu isten cok ekmek yiyor AKP, darbecilerin ortalikta gezmesi daha cok isine gelecektir. Ayni turban sorununu cozmemek gibi. Altin yumurtlayan tavugu kesmez AKP. Ikinci gosterge de 100% darbeci diyebilecegimiz org. Buyukanit’in AKP tarafindan el ustunde tutulmasidir.

    Cevapla

  16. drunkenknight Says:

    Sayın Serdar Bey;

    Haklısınız,düzeltmeniz için teşekkür ederim…

    Cevapla

  17. Serdar Says:

    Çetin Doğan 1997’de Genelkurmay Harekat Başkanı ve korgeneral idi.

    Doğan Ahmet Yesvi Üniversitesi’ne atandığında özgeçmişine şöyle yazmış.

    “Korgeneral rütbesi ile 1995-1997 yılları arasında Genelkurmay Karargahı’nda yaptığı en son görev, Harekat Başkanlığı ve 28 Şubat sürecinin başlatılması ve takibi için özel olarak teşikil edilen “Batı Çalışma Grubu” Başkanlığı’dır.”

    http://www.haberpan.com/28-subatci-dogani-sezer-atamis-ahmet-yesevi-universitesi-mutevelli-heyeti-baskanligina-20072006-haberi/

    Ahmet Yesevi Üniversitesindeki görevinden alınması nedeniyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e açtığı davada BÇG başkanı olduğunu kabul ediyor ve görevden alınmasını 28 Şubat’taki rolüne bağlıyor.

    http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=SonDakika&ArticleID=514103

    Bu da altında Doğan’ın imzası olan bir BÇG belgesi. Camiler ajan yollayıp bilgi toplayacaklarmış:

    http://www.bugun.com.tr/haber-detay/22677-bati-calisma-grubu-ndan-80-bin-haberi.aspx

    Cevapla

  18. Sorkun Dilbur Says:

    Seminer adı altında bir darbe similasyonu yapıldığı açık. Seminerin ses kayıtlarını dinleyen ve Türkiye tarihini az buçuk bilen herkes neyin konuşulduğunu anlar. Lakin eldeki suçlamaya delil teşkil eden CD’lerin sahte olduğunu da bu blog gayet net şekilde ispatlıyor. CD’lerin gerçek olması darbe suçunu mutlaklaştırırdı ama sahte olmaları o tarihlerde bir darbe planlanmadığı anlamına gelmiyor. Zaman Gazetesi darbecilerin yakalanması ve cezalarını çekmeleri için gayret gösteriyor ama bunu berbat yalanlarla yaptığını, eline yüzüne bulaştırdığını ve güvenilirliğini yitirdiğini de tespit etmek lazım.

    Cevapla

  19. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Serdar Bey, tetikciligi hemen herkes tarafindan tespit edilmis web sitelerinden link koymaniz beni ikna etmedi. Mesela son linkte diger baska tetikci sitelerde de gordugumuz gibi imza yok. Imzasiz haberin de gerceklik degeri kalmiyor elbette.

    Sorkun Bey’in seminer ses kayitlari haricinde yazdiklarina ben de katiliyorum. Ortada bir sahtecilik oldugu cok acik.

    Cevapla

  20. eminkk Says:

    Merakımı bağışlayın ama bu yorumlardan bir neticeye varmak, söylediklerinizi toparlamak istiyorum. Balyoz olmadı, istikameti Batıya çevirelim mi diyorsunuz? Hedef Çetin Doğan ise 195 (hatta yedekte binlercesi) figüran mı oluyor? Onlar ne çalışma gurubu oluyor? Sağ gösterip, sol vurma gibi bir şey mi var? Bunu bir akıllı izah etsin Allahaşkına!

    Cevapla

  21. Sorkun Dilbur Says:

    Kurmanbek Bey,

    Seminer’in ses kayıtlarını inceleme imkanınız oldu mu? Cevabınız evet ise sizde nasıl bir kanaat oluşturuyor o ses kayıtları?

    Pınar Doğan ve Dani Rodrik özenle savunma hattını “CD’lerin sahteliği” üzerine kurmuş durumdalar. Sanki bu CD’lerin sahte olduğu ortaya çıkarsa bütün iddianame çökecek gibi bir izlenim yaratıyorlar. Lakin ülkenin darbe geleneği ve eldeki diğer deliller birlikte incelendiğinde Balyoz sanıklarının bir darbe teşebbüsü içinde olduklarına CD’ler olmaksızın da hükmedilebilir. CD’ler sahte çıkarsa yeni bir iddianame yazılır olur biter.

    Hukukta “hayatın doğal akışı” diye bir kavram var. Bazen yargı sırf buna bakarak kararlar alabiliyor. 2002’de de “orduda hayatın doğal akışı” darbeyi gerektiriyordu ve gereğini yapmak için kollar sıvanmıştı.

    Başka örneklerden gidelim: 1997’de iki mezcup sokakta cübbeleriyle yürüdü, sakallı biri türbanlı genç bir kadınla basıldı diye bunların irticai bir ayaklanma hazırlığı olduğuna hükmedilmiş ve gereği yapılmıştı: 28 Şubat darbesi..Balyozun darbe teşebbüsü olduğuna dair deliller 97’de bir irticai ayaklanma olacağına dair delillerden bin kat daha güçlüdür. Bu sefer de siviller gereğini yapıyor. Gönül bunu daha temiz bir şekilde yapsınlar isterdi ama hiç yapmamalarıyla mukayese ettiğimde hukukun şekli yanını bir yana bırakıyor ve yargılama sürecinin mahkumiyetle sonuçlanmasını diliyorum.

    Adalet bunu gerektiriyor!

    Cevapla

  22. eminkk Says:

    Sorkun bey
    Ben hukukçu değilim ama hukuk tarihinde bir devrim yaptığınızı söyleyebilirim. “Pantolon veremedik, gömlek verelim hukuku”

    Cevapla

  23. Taylan Says:

    Bu iş böyle olmayacak. Pınar Hanım delillerle hergün Balyoz iddialarını çürütecektir, Zaman da çarpıtacaktır. Zaman Gazetesi belli ki bu çarpıtmalarına devam edecektir. Bence Pınar Hanım doğrudan Ekrem Dumanlı’yı onun istediği kanalda canlı yayında konuşmaya davet etsin.
    Tabi ki eline tutuşturulan belgelerle ‘çamur at izi kalsın haberciliği yap’ denilen Dumanlı bunu kabul etmeyecektir ama olsun…

    Cevapla

  24. Taylan Says:

    Sorkun Dilbur’a
    “Lakin ülkenin darbe geleneği ve eldeki diğer deliller birlikte incelendiğinde Balyoz sanıklarının bir darbe teşebbüsü içinde olduklarına CD’ler olmaksızın da hükmedilebilir” demişsiniz.
    Ülkenin darbe geleneği kimseyi mahkum etmeye bahane değildir. Hukuki geçerliliği de yoktur. Nokta! (Bu saçma sözünüze cevap dahi yazılmaz ama neyse!)
    Benim merak ettiğim, ‘Diğer deliller’ dediğiniz nedir acaba?
    Ayrıca, Pınar Hanım’ın ispat ettiği tarih çelişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
    Ses kayıtlarına gelince… Doğan bu ses kayıtlarına yönelik çok kez açıklama yapmıştır. Onlara bakabilirsiniz. Ben de şahsen bu ses kayıtlarında geçenlerden, kullanılan dilden rahatsızlık duymaktayım. Ancak bu ses kaydında Balyoz’u destekleyecek, cami bombalama gibi, bir delil yoktur. Hem Çetin Doğan hem de avukatı defalarca bunu açıklamışlardır. Siz benim yukarıda sorduğum sorulara bir zahmet yanıt verin…

    Cevapla

  25. Sorkun Dilbur Says:

    Türkiye’nin asker tahakkümünden çıkması için bir devrime ihtiyacı var. Devrimler de tanım gereği kanlı oluyor.

    Rodrik ve Doğan haklılar Balyoz iddianamesinde şekil yönünden sakatlıklar var, çok büyük ihtimalle sahte deliller yaratılmış vs. Türkiye demokratik bir hukuk devleti olsaydı bu tam bir faciaydı. Lakin demokrasi, hukuk yok bu ülkede. Seyrettiğimiz bir savaş sahnesi. Taraflardan biri (asker) halka kendi ideolojisini dayatmak için elinde silah hukuk dinlemezken öbür tarafa “hukuk devletiyiz adil ol” demek pratikte “asker seni ne isterse yapsın” demek manasına geliyor. Bu kavgada ehven-i şer olarak asker karşıtlarını desteklememin sebebi bu.

    Mesele şundan ibaret: askere askerin kullandığı yöntemlerle bir savaş açıldı. Psikolojik harekat, manipulasyon, yalan hepsi var bunun içinde. Asker bunları yadırgamasın, hep övündükleri gerçeği hatırlatalım onlara: Bu ülkeyi siz kurdunuz!

    Cevapla

  26. Sorkun Dilbur Says:

    Taylan’a:

    Bahsi geçen CD’lerin sahte olduğunu düşündüğümü, Zaman Gazetesinin pespaye bir şekilde CD’ler hakkında yalan yazdığını birçok kez ifade ettim. Lakin CD’lerin sahte olması hatta birilerinin bu CD’leri kasıtlı olarak üretmiş olması 2002 yılında 1. Orduda bir darbe teşebbüsü olmadığı anlamına gelmiyor.

    Seminerde güya büyük bir irticai kalkışma olursa ve bununla paralel Yunanlılar jetimizi düşürürse gibi felaket senaryolarına ordunun nasıl müdahil olacağı tartışılıyor. Tarihimiz bu tür olayların el altından asker tarafından çıkarıldığının örnekleriyle dolu. Örneğin 6-7 Eylül olayları, Kıbrıs’ta camilerin yakılması, Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atılması vs. Ses kayıtlarındaki ifadeleri dinleyince askerin müdahale etme kararlılığında olduğunu ve bunun için benzer provakasyonlar hazırlamaktan geri durmayacağı kanaati oluşuyor bende. Bahsettiğimiz asker Atatürk’ün Bursa Nutkuyla her türkü hukuksuz müdahaleyi görev sayacak şekilde endoktrine edilmiş bunu vatanseverlik sayan geleneğin askeri.

    Sorkun

    Cevapla

  27. Jackif Says:

    soruları sormakta hakLısınız ki bence de doğru oLan buydu ama
    Zaman gazetesi buna cevap veriyor 2 gündür internet sitesinde
    dökümanları emniyet kriminaL raporLarıyLa beraber cdLerin orjinaL
    haLiyle beraber
    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1074780&title=kozmik-odanin-cdleri-kimin-yalanlarini-ortaya-cikariyor

    bunLar da mı düzmece peki?

    Cevapla

  28. Sorkun Dilbur Says:

    Jackif,

    Zaman’ın o ve benzeri haberleri konuya yeterince vakıf olmayanları yönlendirmeye yönelik laf kalabalıkları. Israrla Rodrik ve Doğan’ın bu blogda gayet güzel sundukları tarih çelişkilerine yanıt vermiyorlar. Bu tarzları mide bulandırıcı.

    Ama dava bu CD’lerin sahte çıkmasıyla bitecek kadar basit değil.

    Cevapla

  29. Taylan Says:

    Sorkun’a,
    En azından CD’lerin sahteliği ve Zaman’ın mide bulandırıcı yayıncılığı konusunda hemfikiriz. Ben hiçbir şekilde ‘Çetin Doğan darbeci değildir’ demiyorum. Ancak göz önünde yapılan hukuksuzluk ve sistematik saldırılar, askeri darbeler kadar tehlikelidir ülkemiz için. Balyoz’da şu ana kadar ortaya konanlar maalesef bu yöndedir ve buna karşı duruyorum.
    Şimdi gelelim ses kayıtları çerçevesinde Çetin Doğan’ın gerçekten darbeci olup olamayacağına. Geçmişte 6-7 Eylül, Atatürk’ün evine bomba atılması gibi olayları referans göstererek darbeci diyemeyiz. Buna Balyoz davası sonrası ayrı bir soruşturmayla yargı karara bağlamalıdır. Bu ülkede hukuk dışı her türlü girişim, 27 Nisan gibi, hukuk önünde hesap vermelidir.

    Cevapla

  30. Serdar Says:

    Sayın Allahverdiyev
    Doğan’ın kendi açtıdığı davanın dilekçesi ve mütevvelli heyeti olduğu üniversitenin internet sitesine koyduğu özgemişine niye inanmıyorsunuz anlayamadım.

    Buyrun Yesevi Üniversitesi internet sitesinin 2007 tarihli sürümünde de yazıyor. BÇG başkanı şeklinde.

    http://web.archive.org/web/20070919235954/www.yesevi.edu.tr/static/main/ozgecmis.php

    Cevapla

  31. rana Says:

    Yokk… o sayılmaz 😉

    Şahıs; ben yaptım, evet! dese buna bile inanılmayacak neredeyse…bu ne kararlılık, nasıl bir bağlılık?

    Hiç mi yanılgı payı bırakılmıyor…?

    Cevapla

  32. Balyozmanyağı Says:

    Sorkun Dilbur adlı arkadaş gerçeği ucundan azıcık yakalamış,fakat sonra dağıtmış kendini.Olayın özü şu arkadaşlar,ülkede kimsenin darbeyle darbecilikle bir sorunu yok.Olayın aslıda hatta darbecilikten nemalanmaya bile ulaşıyor.( Bkz. 27 Mayıs ve 12 Eylülde dünya klasmanına giren zengin FAŞİST paşalarımız,Albay,Yarbay,Binbaşılarımız ve yakınları ) Yoksa niçin gerçek darbecinin pirleri,feriştahları olan ve evet yaptık ne olacak diyen Çevik ve Yaşar paşalarımızın bir ifadesine bile başvurulmaz ? Çay içmeye bile davet edilmezler Beşiktaşa.Zaman gazetesine abone olmak,cemaatçi olmak ve hükümet ile kankardeş olmaları nedeniylemi bu furyanın dışında kalmışlardır acaba,insan merak ediyor ister istemez.Kısaca hükümet ve arkasındaki malum güç bir hesaplaşma içinde olduğundan,kendi kankilerini yiyemiyeceğine göre tamamen ahlaksızca,hayasızca,edepsizce sahte,uydurma deliller ile iftira atılmış ve eşeği dövemeyen semerini döver misali bir maymunluk sergilenmektedir.Ha bunun tabii her iki türlü sonucuda çok acı olacaktır.Bu dünyada kudretlerinden sual olunmayan İmparator Egesellerin,Güryayların acı ve ibretlik sonlarını gördük.Çok acı ve üzücü akıbetleri olduki,Allah affetsin diğer taraftada işleri zor görülüyordu buradan bakıldığında.Ama onlar bile bu zavallı münafıkların yanında çok şanslı olacaklar.Bunların sonu facia,çünkü bunlar hırsızlığa,arsızlığa,iftiraya tapmış sahtekar münafıklar,sonları Lüt kavminden bile beter olacak.İşleri gerçekten çok zor.Ama sonuçta iftiraya uğrayanlar aklanacak Allahın izni ile.

    Cevapla

  33. Hasan Güzel Says:

    NTV deki programda gözden kaçan bir nokta var. Dikkatli izleyiciler yakalamışlardır anı. Pınar Hn bir açıklama yaparken E. Babahan’a cep telefonundan mesaj geldi, okudu ve “babanız görüşme yapmış, ne konuştular, bırakın siz bunları onu söyleyin bakalım ne konuştular” gibi saçma bir soru sordu. Demek ki programı bir ekipte takip ediyordu, oradan E. Babahan yönlendiriliyordu.

    Cevapla

  34. ata Says:

    ZAMAN ın islamda reform ısrarı devam ediyor….”yalan günah değildir”, dahası “yalan haber,sevaptır”

    Cevapla

  35. drunkenknight Says:

    Sayın RANA;

    şayet bir bağlılıktan/bağımlılıktan bahsetmek gerekirse bu kesinlikle yandaş medya olarak tabir edilen ve onun kalemşörlüğüne soyunmuş kişilerin tavırlarında,söylemlerinde aranmalıdır,hiç bir şekilde önlerine konulan ve delillerdeki çelişkiler ve hatalara dayanan açıklamayı kabul etmeyen yaklaşımın arkasında aranmalıdır…onun haricinde bunu dile getiren,bu sahteciliği gözler önüne süren insanları ve bu insanlara destek verenleri suçlamak hangi mantıkla açıklanabilir ?

    sizinde dediğiniz gibi;
    bir sahtecilik varsa ve bunun üzerinden Türkiye yeniden dizayn edilmeye çalışılıyorsa (ki Balyoz ve ergenekon davaları asla tek başına ele alınmamalıdır)o zaman hangi vicdandan bahsedeceğiz ???

    Cevapla

  36. prestige Says:

    işinize gelmeyince haberler taraflı oluyo nedense.ama kendinizi bu kadar kasmayın türk milleti artık uyandı bu çırpınışlarınız can çekiştiğinizin göstergesidir trajı komik bi durumdasınız.ama üzülmeyin gerçekler ZAMAN la anlaşılır….

    Cevapla

  37. Taylan Says:

    Prestige,

    Başta Zaman Gazetesi olmak üzere yandaş medyanın tamamı sistematik bir şekilde Balyoz politikası yürütüyor. Bunu söylerken en büyük kanıt, Pınar Hanım’ın Zaman’da ve Taraf’ta çıkan yazıları delillerle çürütmesidir. İftira, yalan, komplo bu gazetelerin ana politikası olmuştur. Bunu görmemek için Türkçe bilmemek gerekir. Ülkemizde darbe dahil tüm antidemokratik uygulamaları karşıyım. Ama hukuku ayaklar altına alıp, insanlara iftiralar atanlara da karşıyım. Peki ya sen?

    Cevapla

  38. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Serdar Bey,

    Bugun gazetesinin nasil bir yayin cizgisine sahip oldugu, tasmasinin kim tarafindan tutuldugu belli. Gonderdiginiz linkte de imzasiz bir haber var. O linki koymasa idiniz belki yaptiginiz yorumun degeri artalabilirdi. Eger C.Dogan BCG icin yargilanmali ise yargilansin (zaten kendisi de bunu talep etti yanilmiyor isem). Ama sizin artik oturup bir karar vermeniz gerekiyor. Sahte kanit uzerine insa edilmis Balyoz davasi mi yoksa adam gibi bir sorusturma ve BCG mi? Ha, “yok benim icin farketmez her turlu yargilansin” diyorsaniz zaten sizinle neden hemfikir olamadigimizin da dogasini aciklamis oluyorsunuz.

    Sorkun Bey,

    Siz de kasetlerle ilgili bir soru sormussunuz. Kasetlerin tamamini dinleme firsatim olmadi. Zira fethullahcilarin calip internete koyduklari kayitlar seminer kayitlarinin bir kismi, tamami degil. Jenerik senaryoyu da gozonune alip dusundugumde bu parca parca ses kayitlarinda (hukukcu degilim ama) bir suc goremedim. Zaten sizinle ayni kampta olan savcilar da gorememisler ki bantlarla alakali bir suclama yoneltmiyorlar. Siz goruyorsaniz gidip suc duyurusunda bulunabilirsiniz.

    Cevapla

    • Serdar Says:

      Sayın Allahverdiyev, 28 Şubat konusu hakkında biraz bilgisi olanlar bu anlattıklarımdan haberdardır. 1997’de onbaşı Kadir Sarmusak tarafından sızıdırılan; Çetin Doğan, Çevik Bir ve adını hatırlamadığım bir amirale ait olan belgeler vardır. O dönem tüm medya organlarına konu olmuştur. Genelkurmay bu belgeleri yalanlamamıştır.

      Göstediğim her linke tetikçi vs diyerek işin içinden sıyrılıyorsunuz. Kemalist/Ulusalcı medyanın geçmişten günümüze kullandığı dezenformasyon yöntemleri hakkında da uzun uzun konuşabilirim ama gerek görmüyorum. Başta “Çetin Doğan BÇG başkanı değildir” derken şimdi dediğime inanıyorsanız hedefime ulaşmışım demektir. Saygılar…

      Cevapla

  39. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Zaman ve Taraf tayfasi sanirim bu blog’taki bulgulardan oldukca rahatsiz oldular. Son gunlerde blog yazarlarinin sesinin daha gur cikmasi ve sunduklari tartismasiz kanitlar bu fethullahci kampta rahatsizlik yaratti kanaatindeyim. Zira hemen hergun su ana kadar iddia ettikleri seyleri inkar eden ve tekrar basa donmeye calisip yeni bir iddia/iftira bulmaya calisan yazilar cikiyor bu gazetelerde. Gerek imzasiz haber gerek kose yazisi olarak.

    Cevapla

  40. Sorkun Dilbur Says:

    Kurmanbek Bey,
    Fethullahçılar cemaatine ait bir seminerde şöyle bir senaryo konuşulduğunu varsayın.

    Laikler İzmir’de toplanıp imam hatip liselerini yakıyor, camileri taşlıyor, başı kapalı kadınları yolda çevirip zorla başını açıyor. Bunu yapan da üçbeş kişi değil yüzbinler seviyesinde.

    Fethullahçılar bunu veri alıp başlıyorlar böyle bir durumda ne yapacağız diye konuşmaya. Fikirler ortaya atılıyor…Hemen gidip Çağdaş Yaşam Derneğindekileri tutuklayalım. CHP başkanını arayıp küfür edelim, tehdit edelim. Sıkıyönetim ilan edelim. Sokakta gördüğümüz laik tiplileri öyle tenkitle filan uğraşmayalım hepsini tepeleyelim vs.

    Ne düşünürsünüz? Sizi bilmem ama ben hemen şunu düşünürüm. Türkiye’de herkes laiklerin imam hatip yıkmayacağını, cami taşlamayacağını, başı açık kadınlara savaş açmayacağını, böyle şeyler olsa bile bunun kitlesel bir harekata dönüşmeyeceğini bilir. Yoksa bunu Fethullahçılar sonrasındaki olaylara dayanak olması için kendileri mi kışkırtacak? diye düşünürüm.

    Asker de gayet tabii ki seminerde konuşulan senaryoların ancak kendi eliyle gerçekleşebileceğini bilir. O yüzden seminer konuşmaları kendi başına darbe delilidir.

    Cevapla

  41. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Sorkun Bey,

    Yazdiginiz senaryodan “Asker de gayet tabii ki seminerde konuşulan senaryoların ancak kendi eliyle gerçekleşebileceğini bilir. O yüzden seminer konuşmaları kendi başına darbe delilidir.” sonucunu cikarmissiniz. Pes! (pro-evolution soccer olmayanindan). Sizin mantalitenizle dusunursek: O halde TSK ayni anda hem IRak’in icislerini karistirarak TR’ye saldirmasini saglayacak, Yunanistan’in kita sahanligini 6’dan 12’mil’e cikarmasini Yunan Siyasetini kontrol eden elemanlari ile yapacak. PKK’yi ve Hizbullah gibi orgutleri kontrol ederek (zaten kontrol ediyor di mi? Ergenekon ile :)) teroru iyice azdiracak.. Yok artik. Fenerbahce’nin Messi’yi transfer etmesi gibi bir sey bu. Olme essegim olme.

    Bir kere konusulan senaryo sadece radikal islamci teroristler ile alakali degil. Senaryo (o zaman Irak’a asker gonderme ve tezkere tartismasinin da etkisiyle) Bati’daki birinci ordunun bir kisminin (hayali) Irak Savasi nedeni ile doguya kaydirilmasi. Yunanistan ile savas durumu. PKK’nin ve Radikal Islamcilarin vatandasin can ve mal guvenligini tehdit etmesi. Vatandas karakollara ve kislalara siginmis ve o zamanda iktidar olan X hukumeti sikiyonetim ilan etmis. Simdi bu senaryo (ki bu en kotu senaryo, yani baska senaryolar da var) olabileceklerin en kotusu. Simdi ben acikcasi bu kadar da olmaz yahu diyorum icimden ama buna hazirlik yapiyor ise TSK ve bunu altinda AKP’nin imzasi olan EMASYA protokolunden yukumluluk/gorev olarak goruyor ise sizin kizmaniz gereken kurum TSK degildir. TSK’ya elbette daha bircok sey icin kizilabilir (gecmis darbeler, andiclar, askeri harcamalardaki kaypakliklar, vs. vs.) ama burda ben kabahati TSK’da gormuyorum. “Yaw sayin siyasetciler siz ne kadar kerizsiniz, askere icislerine karisma gorevi/yetkisi veren EMASYA protokolunu nasil cikartirsiniz? Bunlar demokratik rejimlerde olur mu?” diyecek halleri yok.

    Yok, ben bu yorumunuzu almayayim. I don’t buy it.

    Cevapla

  42. Sorkun Dilbur Says:

    Askerin önce maraza çıkarıp sonra durumdan vazife çıkarmasıyla ilgili örnekleri önceden vermiştim. Tekrar etmeye lüzum yok.

    EMASYA protokolü ve benzerleri 1960’dan beri askerin fiilen devleti yönetmesinin garantisi olarak silah zoruyla dayatılmış uygulamalardır. 28 Şubat sürecinde tekrar öne çıkarılmış AKP’nin iktidarının başında da yine mecburen kabul edilmiştir. İktidar güçlenince askerin bu yetkilerini törpüledi. (tam olarak iptal edildi mi bilmiyorum)

    EMASYA gibi zorba bir dayatmayı hukuk sayarsanız tabii ki askerin buna göre yaptığı hazırlıklar, seminerler kanuna uygundur dersiniz ama birazcık insafı olan biri bunların hukuka ve demokrasiye taban tabana zıt olduğunu görür.

    Cevapla

  43. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Sorkun Bey,

    EMASYA protokulu Temmuz 1997’de imzalandi. O tarihten itibaren tum hukumetler (AKP dahil) protokol altina imzasini koydu/protokolu uzatti. Zorba dayatma falan havada kalmis yorumunuz maalesef.

    Cevapla

  44. Sorkun Dilbur Says:

    Kurmanbek Bey,

    EMASYA’nın Temmuz 1997’de imzalanması 28 Şubat 1997’de başlayan sürecinin bir sonucudur. Sonraki hükümetlerin de bunu imzalaması 28 Şubat’ın “bin yıl sürecek” olmasıyla alakalıdır. AKP iktidarda yerini sağlamlaştırır sağlamlaştırmaz EMASYA’ya karşı çıkmıştır.

    EMASYA benzeri uygulamaların 1960’dan beri varolduğunu da hatırlatayım. 1960 ve 1997 iki darbe yılıdır malumunuz. Hiçbir hükümet askerin yetkilerini sınırsız hale getiren bir protokolü gönül rızasıyla imzalamaz.

    Demokratik bir ülkede askerin kendi vatandaşını tehdit olarak görmesi, buna göre hazırlık içinde olması, meclis ve hükümet iradesi dışında hareket imkanına sahip olması düşünülemez.

    Sorkun

    Cevapla

  45. rana Says:

    Ortaya çıkan-çıkarılan- ses kayıtlarında -normal bir insanın, eğer mozoşistte değilse!- herhangi bir suç unsuru görmemesi için; annenin babayı,babanın çocuğunu fişlediği S.S.C.B zihniyetinde olması lâzım…

    Cevapla

  46. Kurmanbek Allahverdiyev Says:

    Rana Hanim,

    “Allahsiz kitapsiz gomanist moskof gavuru” edebiyati ile buyutulmus nesillerin en siradan argumani olan SSCB ornegi ile gelmeniz beni hayalkirikligina ugratti. Sabah aksam “Gunes yeniden dogacak” filmini izleyerek mi buyudunuz?

    Sorkun Bey,

    AKP’nin dik durmasi falan, bunlar hikaye. Emasyayi onlar da imzaladilar, hala yururlukte. Yaw madem bu kadar darbelere karsilar, dik duruyorlar falan, Yasar Buyukanit’a verilen ustun hizmet madalyasi midir seref madalyasi midir nedir, onun sebebi nedir Sorkun Bey? Allah icin ne oldu Dolmabahce’de de butun dunyanin gozu onunde utanmadan hukumete ayar veren pasa Fenerbahce amigosu gibi ortalikta sirita sirita dolasiyor? Gene samimi olmama noktasina geliyoruz donup dolasip.

    Hadi Allah rahatlik versin, ben yatiyorum.

    Cevapla

  47. Sorkun Dilbur Says:

    Kurmanbek Bey,

    Babam devlet memurluğundan emekli oldu. Sabah 11 gibi işe gider 12’ye doğru yemek yemek için çıkar, 2 civarı işe döner, çay kahve derken akşam 5’e gelmeden lokale koşardı masa kapmak için. Emekli olurken veda yemeği de verdi çalıştığı kurum, şilt de, bilmem kaç sene üstün hizmetlerinden ötürü. Büyükanıta verilen madalyayı da aynı şekilde değerlendiriyorum. Adet yerini bulsun hesabı.

    Dolmabahçe’de muhtemelen Erdoğan Büyükanıt’a hem sopayı hem havuçu gösterdi. Sopa görevden almak zorunda kalacakları, yargılayacakları vs havuç ise işlerine karışmazsa rahat bir emeklilik sürdüreceğiydi. Para bile teklif edilmiş olabilir, ne bileyim ben. Büyükanıt başından beri amigo karakterli kim nereye çekerse oraya giden zayıf bir adamdı bence. Başbuğ o zaman başta olsaydı hasar daha büyük olurdu.

    EMASYA’nın ne manaya geldiğini ne şartlarda ortaya çıktığını uzun uzun yazdım. Tekrara mahal yok. AKP bunu isteyerek imzaladı filan diyorsanız kendi bileceğiniz iş. İyi uykular size.

    Cevapla

    • ihtimal Says:

      Yahu bos versene sen AKP nin gonul rizasiyla mi yoksa istemeyerek mi EMASYA’yi imzaladigini veya orduya ne kadar direnip ne kadar direnemedigigini…. Golcukte bulunan belgelerle iligili soyleyecegin neler var onu ogrenelim?
      Not: Birde su avukatlara dagitilan belgelerin bir kopyasini nerde bulabilecegimi bilen varsa soylesin bir zahmet…

      Cevapla

  48. ata Says:

    Sorgun arkadaş, “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi” olmanın güzel bir örneği.Bilgilerinin kaynağı, konuyu “Sivas’ta çıkan otel yangınında insanlar öldü” şekliyle gören, islam da reform ısrarını “yalan günah değildir,yalan haber ise sevaptır” a bağlayan zaman gazatesi ve bilumum yandaş basın ise kendisini fazlaca suçlamak da olmaz. Mr.sorgun,Çıkan toplumsal olaylarda, emniyet teşkilatının yetersiz olması durumunda ne yapıldığına hiç tanık oldu mu? Hiç jandarmanın ve akabinde askerlerin olaya müdahale etmek ile görevlendirildiklerini görmedi mi? Hiç amerikan filmlerin de bile, askerlerin olaylara müdahale ettiğini seyretmedi mi? “Emasya” buna ilişkin olarak,bu durumlar için imzalanmış bir protokoldür ve işin çerçevesini çizer.Siz bu protokolün içeriğini okudunuz mu? Demokratik ülkelerde olmadığını söylediğiniz şey nedir acaba? ABD de buna ilişkin bir düzenleme olup-olmadığı konusunda bilginiz var mı? ABD de asker,bir olaya müdahale ettiğinde bunun arkasında bir düzenleme yok mu diyorsunuz? hem de terör örgütleri ile kuşatılmamaış,demkratik ABD de !! Dediğinize göre, “demokratik ülkelerde askesin vatandaşını tehlike görmesi düşünülemez miş” (akif beki ve albayrak da bir tv. programında, TSK yı, iran da göstericilere ateş açan devrim muhafızlarına benzetmiş ve aynı ifadeyi-benzetmeyi kullanmıştı.fikirlerinizin dayanağı bilgiler işte bunlar)Neymiş efendim,TSK halkını düşman görüyor muş !! vah vah !! Peki dağlarda PKK ile mücadele etmesin o zaman.Sivil irade emir vermiyor mu TSK ya,PKK ile mücadele için! Bu mantık ile emniyet teşkilatı da vatandaşını tehlike olarak görüyor..ne farkı var bu mantıkla bakıldığında? Bilginiz yok,fikriniz abuk ve ahkam kesmeye devam…12 eylül darbesi,emasya ya veya bu mantığa dayanmadı,darbenin bir mevzuata da ihtiyacı yok zaten.12 eylül darbesinde ironi de olsa-o günleri yaşayanlar bilir- TSK nın düşman gördüğünü söylediğiniz- bu halkın çoğunluğu sevindi bile…ne kadar demokratik ortam olmasa bile ezici çoğunluk ile anayasasını tasvip etti.Son refarandum ile 82 ayanayasının onaylanmasında nitelik ve nicelik açısından bir fark yok.Hatta evet oyları ile eğitim seviyesi arasındaki ters orantı bile aynı.Ahkamlarınız, özgür düşünene,aklı üstün tutana,dogmalara esir olmayana,sorgulayana,muhakeme yeteneği olana sadece fasa fiso.

    Cevapla

  49. Sorkun Dilbur Says:

    Ata Bey,
    Demokratik ülkelerde de askerin sivil otoritenin emrinde iç kargaşalarda kullanılmasının örnekleri vardır. Yalnız bunla EMASYA gibi askerin durumdan kendi insiyatifiyle vazife çıkarmasına imkan veren yasalar çerçevesinde değil sivil otoritenin askerin üzerinde mutlak kontrolünü düzenleyen yasalarla olur.
    Sorkun

    Cevapla

  50. şener Says:

    peki arkadaşlar soruyorum ya bu insanlar bu zaman çelişkilerini yapmasalardı ne oldacaktı ?
    bu insanların bu işi yaptığına inandırılacaktık ve bu insanlar işlemedikleri bir suçtan dolayı belki ceza alacaklardı en kötü ceza da halk bu insanların bu işi yaptıklarına inanmaları olacaktı,işte bu yüzden çok dikkatli olmamız lazım iyi araştırıp iyi soruşturmamız lazım ki bazı insanların kirli oyunlarına gelmeyelim.
    çetin doğana yapılanı kendinize yapılmış gibi düşünün ,hakkınızda sahte deliller üretiliyor ve içeri atılmak isteniyorsunuz ,bazı gazeteler ,delillerin sahteliği şüphe götürmez bir haldeyken doğruymuş gibi yalan haber yapıyor ve bir takım insanlar da buna inanıyor ,sen kendini anlatamıyorsun çünkü elinde gazete ve televizyon yok ,iktidarın elinde olmayan bikaçtane gazete ve televizyonda iktidarın cezalarıyla sindirilmiş ve doğruları yazamıyor gösteremiyor ne hissederdiniz ?

    Cevapla

  51. Fırat Evren Says:

    Sorkun Bey,
    Yazılarınızdaki hitap ve cümle yapısından anladığım kadar ile önyargılı, örümcek kafalı, cahil yobazlardan değilsiniz. Normalde kendine söylenenlere körü körüne inanan, ne söylerseniz söyleyin oturup düşünmeyecek, analiz yapamayacak, eğitimsiz yandaşların yazdıklarına cevap bile vermeye gerek görmüyorum. Duvara konuşmaktan hiçbir farkı olmayacağını biliyorum.

    Anladığım kadarı ile Zaman ve benzeri yandaş medya organlarında yayınlananların da az çok çarpıtma içerdiğini, yanlış bilgilerle ile süslendiğini de kabul ediyorsunuz.

    Sizin karşı çıktığınız devlet yönetiminde askerin ve Atatürkçü olduğunu iddia eden bürokratların yanlış uygulamaları ve ülkemize yaşattıkları. Bu düzenin değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Dolayısı ile de AKP, F tipi Cemaat ve onların fonladığı medya organlarına destek veriyorsunuz. Onların ileri sürdüklerini savunuyorsunuz. Askerin geçmişte yaptıkları nedeni ile cezalandırılması gerektiğini düşünüyorsunuz. Bu cezalandırma sonucunda da bir daha bu tarz bir şeye kalkışmamalarının sağlanmasını istiyorsunuz.

    Ümit ediyorum ki buraya kadar mutabıkızdır.

    Ama işte büyük hatayı burada yapıyorsunuz. Sizin gibi insanları bu düşünceleri dolayı ile kullandıklarının farkında değilsiniz. Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının “takkiye” yaparak amaçlarına ulaşmak için sizin düşüncenizdeki insanları kandırdıklarının farkında değilsiniz. Aynen demokrasinin gitmek istedikleri durağa kadar onları götürecek bir tren olması gibi; sizin gibi düşünceye sahip insanlara da bindiklerinin farkında değilsiniz. Hilafeti kaldırıp, tekke ve zaviyeleri, Arap harflerini yasaklamış Cumhuriyetten yaklaşık 90 senedir nefret eden bir güruhun dış desteklerden faydalanarak rejimi değiştirmesine yardımcı oluyorsunuz. İnşallah 2. Dünya Savaşında o meşhur cümleyi söyleyen Alman rahibin yaşadığı gibi bazı şeyleri fark ettiğinizde sizin ve bizim için çok geç olmaz !!!

    Düşünün ki bir davada, Davayı Üzerine Kurdukları, kamuoyu oluşturdukları en önemli olan kanıtların yanlış, güvenilmez ve sahte (maniple edilmiş) olduğunun ispatları burada ve birçok (yandaş olmayan) medyada yayınlanıyor. Siz ve sizin gibiler diyor ki: Emasya protokolü, CD’ler sahte olsa da darbe girişimi olmadığı anlamına gelmez, asker zamanında yalan, provakatif haberler ile aynı şeyleri yapmıştı, hukukta hayatın doğal akışı diye bir şey var. O zaman bir çıkarım yapabilirim galiba : “Amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek”

    Lütfen söyler misiniz? Taraf gazetesinin yayınlandığı belgeler -ki mevzubahis CD’lerden oluşuyor-haricinde ne kanıt var bu insanları Silivri’de tutuklu olarak hapsedilmelerini sağlayan? Hukuktaki hayatın doğal akışı mı? Ne biçim bir akıştır ki bu hep AKP tarafından akıyor hep cumhuriyet değerlerine sahip çıkan insanların üstüne doğru akıyor?

    Galiba sizin ve sizin gibi düşünen % 58’in İLERİ DEMOKRASİSİNİN ve HUKUKUNUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜN benim üniversitede gördüğüm evrensel değerler, dersler ile yakından uzaktan alakası yok?

    GERÇEK DEMOKRASİ ile yönetilen, gerçekten HUKUKUN ÜSTÜN olduğu hiçbir ülkede bu davayı devam ettiremezseniz.

    Aslında düşününce yukarıda yazdığım “önyargılı değilsiniz” ibaremi geri alıyorum. Galiba sizde önyargılısınız.

    Cevapla

Yorum bırakın